oyunlar oynadıgımız sabıkalı beyoglu sokakları var şimdi aklımda. içimizden geçirdiğimiz içkilerin etkisiyle, içimizden akıp birbirine kenetlenen sevgimizle süslerdik yolları. onca koyu kalabalıkta,kendi sıcaklıgımızla sıgınırdık birbirimize. dudaklarımızda patlayan şeker gibiydi kahkahalarımız.
ahlaksız diye nitelendirdiğimiz kadınlara benzetileceğimi bilmezdim o zamanlar, şuan duvarların yalnızlık ikram edeceğini bilmediğim gibi. en güzel hislerimi beylik tabacanla vurup, bir de bu cinayeti zimmetime geçirip gideceğini nasıl tahmin edebilirdim ki.. prangalarım yoktu benim soluk boruna takabileceğim. dolayısıyla nefes almanı sağlayacak her şeyi sağlamıstım sana. boğum bogum etmeden hayatını..
şimdi o sabıkalı sokaklardan birinin ortasında bulunan, ucuz dekorlu, köhne bi barda otururken hayal ediyorum seni. sahnede, zamanında bana sarılarak dinlediğin en sevdiğin şarkılar çalınıyor. vokalin son yudumuyla şarkının son bölümü eşzamanlı adeta. belki senin yanında başka bir kadın, baska bir bel, önüne kovuşladıgın baska bir popo. nasıl da güzel dokunuyorsun o kadına. kulagına fısıldıyorsun yalan süslemeli sevdanı. karanlıkta dahi parlayan dişlerinle bir ısırık atıyorsun kulak memesine. tamam, fantaziye dönüştürmeyeceğim bunu sevdigini bildigim halde.
ama söylemeden edemeyeceğim; masum bir vatan yaratabilirdik kendimize en masum yanlarımızla. defolup gidebilirdik bu sehirden birlikte. bayrağımızı kendimiz çizer, içine gülen suratlar yerleştirirdik.
sen ki, en çok tanrıya inanan adam:
kendimi nasıl yaktıysam, birlikte yürüdüğümüz sokakları da öyle yaktım göya, düşlerinde dolanıyorum. nasıl izah edebilirim ki sana olanbiteni, düşünmediklerimle beni sucladıgın müddetce. haritamızda, unuttugum bakıslarını işaretliyorum. bu gece belki de hayatımın en olmadık işini yapıp, sana yazmaya calısıyorum. galiba utanıyorum beni bu kadar acılarla allamışken, adını söylemeye. kırık sözlerin, kırık bakısların, kıçıkırık yumrukların caydırıyor beni.. kendime bile itiraf etmiyorum artık seni sevdigimi.
at üzerinden bütün gürültüyü. ölümle kapanan gözler gibi kapattık birbirimizi sayfalarımızda. barların aadi pisuvarlarında akla sevdamızı işeyerek.. bu denli aşıkken, birbirimizden sıyrılmak zorunda kaldıgımız bi yasam zaten ne kadar adaletli olabilir ki.. bu yuzden sen hiç üzgün olma yasamının benden ayrı zamanlarında.. ağlama ve sakın korkma.. kötü düşler sadece geceleri görülmüyor artık.. ama mutlaka bitiyor ve yüze su çarpılıyor uyanıldıgında..
yanılıp acımasız oldugun zamanları, olgunlugunla büyüttüğün cocukluguna baglıyorum. ''iki noktadan yalnızca bir dogru geçer'' teoremini hazmedebiliyor musun? senin dogrun anarşi. benim dogrum kaos. nasıl da güçlüsün..
bir yalnızlık takviyesi oluyor sadece acılar. hatalı sollama sonucu kaybediyoruz birbirimizi.. keşkelerden iğreniyorum. keşkelerden tiksiniyorum.
dönmek de istemiyorum artık kronik hastalık krizlerimize. bir ilişkide bin dönülmez yanlıs.. belki anlayabilirsin diye yazıyorum sadece tüm bunları. ancak ayrıyken yasayacak, biraraya geldiğimizde incinecek bir emanetimiz var birbirimizde. birleştirmeye calısma lütfen. yaramdan akan kan değil, göğsüme bir bıcak saplamalısın artık seni öpebilmem için. imkansızı isteme ne olur!
sen en haklı ve en asık cık bu idüğü belirsiz ilişkiden. yazmak herşeyi göze almaktır. ve ben artık sana yaz(a)mayacağım.
orada kal sen, bir zamanlar omzunda ağladıgım ucu yırtık koltukta.
hiç birşeyi anlatamadıgımı farkettim.bu kimin intikamı?
0 yorum:
Yorum Gönder